AFYONUMUZU TANIYALIM
  Dogal cevre
 

karahisar kalesinden seyrettim Afyon.u Anadolu’nun Ege’ye açılan kapısı olan ve yolların kavşağında bulunan Afyonkarahisar’a uğrayıp da türkülere konu olan Karahisar Kale’sini gezmemek olur mu? Biz de yolumuz buraya düşünce bu kaleye çıkalım ve şehrin tarihi panoromasına oradan bakalım istedik. Afyonkarahisar’ın her tarafından kolaylıkla görülebilen bu kale, şehrin bulunduğu düz alandan hemen hemen 400 m yükseklikte ve şehre çok hakim bir konumda yer alıyor. ‘Hakir kalesine eteklerimi belime dolayarak çıktım seyrettim’ diyen Evliya Çelebi’nin seyretmeye doyamadığı manzaralara aşina olmak için buraya şehrin merkezindeki Ulu Cami önünden kayalık, dar bir patikayı takip ederek tırmanmaya başladık. Yukarı doğru basamakları adımladıkça, kalenin göründüğünden daha yüksekte olduğu hissine kapılıyorduk; ama, şehrin güzelliklerini buradan dahi iyi görebileceğimizi düşündükçe daha hızlı adımlıyorduk basamakları. Kafamızda bu düşüncelerle, yaklaşık yarım saatte 586 basamağı geride bırakarak varabildik Karahisar’ın kalbine. Yukarı çıktığımızda kalenin geçmişine olan merakımız da iyice artmıştı. Neyse ki daha önce edindiğimiz kaynaklar bu konuda bize yardım edebilirdi. Onlara bir göz gezdirip kalenin tarihine ait bilgileri edinmeye çalıştık. Kısaca özetleyebileceğimiz bu bilgilere göre, Afyonkarahisar şehri ile özdeşleşen Karahisar Kalesi’nin M.Ö. 1340’lı yıllarda Arzava ülkesine sefer düzenleyen Hitit Kralı II. Murşil tarafından yaptırıIdığı sanılmakta. Kale o zamanlar “Yüksek Tepe Şehri” anlamındaki ‘Hapanuva’ adıyla anılıyormuş. Hititlerden sonra Anadolu’da uygarlık kurmuş olan Frigler’in izlerine ise, sarp kayalık üzerinde bulunan bir Frig kaya tapınağında rastlıyoruz. Kalelerin Ortaçağ şehirlerinin vazgeçilmez bir unsuru olması cihetiyle, sonraları sırasıyla Romalılar, Bizanslılar Selçuklular ve Osmanlılar tarafından da kullanılan bu kalenin kalıntıları pek çok kez tamirler sonucunda günümüze gelebilmiş. Bu süreçte özellikle Selçukluların izleri anılmaya değer. Stratejik önemine binaen Selçuklular Afyonkarahisar’a ve bu kaleye büyük önem vermişler. Bu sebeple Selçukluların burada geniş çaplı tamiratlar yaptıkları kaydediliyor. Nitekim, Sultan I. Alâeddin Keykubat, 1231 yılında lalası ve mimarı Bedrettin Gevhertaş’ı kale dizdarı olarak Afyonkarahisar’a göndermiş. Gevhertaş, kalenin burç ve bedenlerini onardıktan sonra, Yukarı Kale’de küçük minareli, mozaik çini mihraplı bir mescit ve onun doğu yanına da bir saray yaptırmış. Ayrıca Alâeddin Medresesi adlı Hisarardı Medresesi’ni de inşa ettirmiş. Sağlam ve güvenilir bir konumda bulunmasından Selçuklu Devleti’nin hazineleri burada saklanmış ve adına da “Karahisar-ı Devle” denilmiş. Kalede bir taşın üzerine oturup da yazılı kaynakların verdiği bu bilgilerle merakımızı izale ettikten sonra, aşağıdaki şehrin manzarasına dalıp, binalar arasından seçilebilen tarihin somut tanıklarını tespite çalıştık. Gerçekten de başlangıçta Afyonkarahisar’ın güzelliklerini buradan daha iyi seyredebilme arzumuz boşa değildi. Aşağıda büyüleyici bir kent manzarası vardı ve biraz dikkat edildiğinde şehrin her yerinde farklı zamandan ve medeniyetlerden kalma tarihi eserler görülebiliyordu. Bu yapıların bulunduğu yerler, eski yerleşimler hakkında ana hatlarıyla fikir sahibi olmamızı sağlıyordu. Onlardan yola çıkarak ilk yerleşimin kalenin etrafında başladığını ve buradan yayılarak bugünkü şeklini aldığını anlayabiliyorduk. Başta Ulu Cami olmak üzere yer yer Selçuklu mimari eserleri bulunsa da şehre Osmanlı mimarisinin hakim olduğunu buradan bakarak da söylemek mümkün gibi. Tarih kaynaklarında da Selçuklu dönemi sonları ile Osmanlı hakimiyetinin başladığı ilk yıllarda varlığını bir sınır kenti olarak sürdüren Afyonkarahisar’ın XIV. ve XV. yüzyıllarda Anadolu’nun önemli ticaret merkezlerinden biri haline geldiği, XIV. yüzyılda, kalenin güneyinde ve doğusunda yeni mahallelerin kurulması ile şehrin hızlı bir büyüme gösterdiği kaydedilmekte. Bu durum, o dönemde inşa edilen Kubbeli Mescit, Arasta Mescit, Mevlevi Cami, Arap Mescit, Ak Mescit ve Burmalı Cami’nin konumlarından da tespit edilebilmekte. Şehrin doğu yönündeki gelişmesi ise, XV. asrın ikinci yarısında inşa edilen Gedik Ahmet Paşa Külliyesi’ne kadar ulaşmış olmalı. Böylece XVI. asra kadar devam eden şehrin genişlemesinin doğu yönünde devam ettiği anlaşılıyor. Karahisar Kalesi’ni geride bırakıp, bütün bu eserleri daha yakından görmek için şehre doğru yöneldiğimizde, arkadaşlarıma “iyi ki bu kaleye çıkmışız” dedim. Öyle ya, belki dili yok ama birkaç saatte ne çok şey öğretti bize. Anladım ki, son yıllar şehrin adının ‘Afyonkarahisar’ olarak resmileştirilmesinin de bir sebebi varmış. Bundan böyle Karahisar’sız bir Afyon’u düşünmek olur mu? *kursatyay@yahoo.com Kaynaklar: 1. Nasrattınoğlu, I.Ü., Afyonkarahisâr Folklor - Edebiyat - Tarih Araştırmaları, Afyonkarahisâr - 2003. 2. Afyonkarahisar Vakıf Eserleri, Afyonkarahisar, 2005 İlgili Resimler
 
 
  Bugün 31 ziyaretçi (35 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol